İnsan beyninde bir şeyler okurken ne olduğunu, nasıl bir mekanizmanın çalıştığını 1950’li yıllarda Hodgkin ve Huxley tarafından mürekkep balıklarının dev aksonları üzerinde yapılan araştırmalar sayesinde keşfetmeye başladık. Prof. Maryanne Wolf okumanın doğuştan gelmediğini sonradan bulunmuş bir icada adaptasyon sağladığımızı söyler. Wolf beynimizin okuma-yazma sırasında 3 ilkeye bağlı olarak çalıştığını söyler. Bunlar; beyindeki eski yapılar arasında yeni bağlantılar kurma, uzmanlaşarak örüntüleri tanıyabilme ve bu süreci otomatikleştirmedir. Bu ilkeleri gerçekleştirebilmemiz alfabenin bulunmasıyla çok daha basit ve hızlı bir hale geldi. Eski yazılarda bulunan okumalar semboller üzerinden olduğu için, sembolleri tanıma sürecin yavaş ilerlemesine sebep oluyordu. Kişi alfabeyi okurken beyinde ki görselliği yansıtan bölgeleri daha az kullanır fakat logografik bir yazı sisteminden okuma yaparken beyinde birçok alanın aktive olması gerekir. Örneğin Çince gibi logografik bir yazı sistemine sahip bir dili okurken beynimizde İngilizceye göre çok daha fazla bölge aktif olur. Beyin görüntüleme çalışmaları dişlektik bir birey ile dişlektik olmayan bir bireyin okuma sırasındaki beyin aktivasyonlarının farklı olduğunu ortaya koymuştur. Dislektik bir beyin sol yarı küre yapılanmalarını değil genellikle sağ yarım küre yapılanmalarını kullanmaktadır. Buna ek olarak dişlektik bireylerde okuma sırasında arka beyin bölgesinde dil ile alakalı olan kısımların aktivasyonunun düşük ve telafi edici olarak da ön beyin bölgesindeki dil alanında yüksek aktivasyon gözlemlenmiştir. Fakat beyindeki bu farklı aktivasyon değiştirilemez değildir ve özel öğrenme güçlüğü bulunan çocuklar uygun eğitim ile yaşıtları gibi okuyabilirler.